“HOCAM ÇOCUĞUMUN ELİNDEN TABLETİ/TELEFONU ALAMIYORUM”

Tarafından gönderildi: admin Yorumlar: 3

Sahi… Çocukken nelerden korkardık?? Bazılarını unuttuk, bazıları ise hala devam ediyor.. Hatta belki de yenileri geldi.. Kimi uzun sürdü, kimi hemen geçti.. Kimi şu an size komik geliyor; kimisi de gerçekten korkunçtu.. Yüksek olasılıkla yıllar geçince etkisi azaldı birçoğunun.. Peki o yıllarda bu korkulara ve korktuğumuz şeylere yüklediğimiz anlam ve dolaysıyla hayatımıza etki etme şekli nasıldı…? Biraz geçmişe gidip o yaşta gibi düşününce o kadar etkisiz ve gülünç olmadığını fark ediyoruz değil mi? Özellikle de hayatımızı en çok etkileyenler.. Belki korku nesnesi korkunç değildi ama hissedilen duygu ve duygunun etkileri değil miydi aslolan..

Korku duygular arasında en güçlü olanıdır ve en kolay öğrenilen duygu da yine ‘korku’ dur.

Korku farklı biçimlerde gelişir, oluşup gelişmesinde en etkili olanlar ise şunlardır:

1- Birebir deneyim(sevimli bir hayvana dokunurken hayvan tarafından ısırılmak ve sonrasında zararsız dahi olsa tüm hayvanlara korku geliştirmek)

2- Tanık olmak(sosyal çevresinden herhangi bir şey veya durumdan korkan birine şahit olmak)

3-Ebeveyn tutumları(dünyanın ve çevrenin güvensiz olduğunu çocuğa telkin etmek; ebeveynlerden birinin veya ikisinin de kaygılı olması)

Korku kendiyle beraber çocukluk çağında birçok açıdan –duygusal, sosyal, bilişsel- gelişim basamaklarını önemli ölçüde etkileyebiliyor ve bu davranışsal savunma veya kaçınmaların uzantısı erişkinlik hayatımızda da devam edebiliyor. Şöyle ki: Öğretmen/otorite/okul korkusu yüksek olan bir çocuğun okul ve akademik hayatı elbette bundan nasibini alacaktır.. Karanlık korkusu nedeniyle anlaşılamama, alay edilme vs… gibi durumlar kişinin özgüvenini zedeleyecektir.. Yalnız kalma korkusuna bağlı sürekli aileden birine bağımlı olmak süreç içerisinde kişinin benlik algısını düşürecektir. Bunlar gibi sayısız örnek bulabiliriz. Elbette korkunun her duygu gibi  işlevsellikleri  de var; hayatta kalmak, tehlikelerden korunmak gibi faydalar sağlarken yüksekliği kişinin günlük hayatını olumsuz etkilemektedir..

Evet bu yazıda asıl değinmek istediğim şey ise çocuklardaki korkuların internet kullanımı ile ilişkisi.. Büyük bir coşkuyla karşılanan internet zaman içerisinde bilgi, teknoloji, hızın yanında birçok zararıyla birlikte de hayatlarımızın baş köşesinde yer aldı.. Yıllardır çok şey yazılıp çiziliyor zararları ve korunma yolları hakkında. Özellikle ekranlardan eğitime geçilmiş olması ile beraber bu durum maalesef daha kontrolsüz hale gelmiş durumda.. Son zamanlarda minik danışanlarımdan o kadar farklı isimler, kişiler, nesneler vs. duyuyorum ki.. Seanstan sonra arama yapıp bakıyorum nedir diye.. Bir tıkla karşımda garip suratlı farklı biçimlerde karakterlerle karşılaşıyorum..

Biz yetişkinlere göre palyaço gibi görünen şey çocukların zihninde katil olarak yerleşebiliyor ve internet kullanımının hayatlarını ele geçirmiş olması, gerçeklik algılarını bozduğu için ekrandan bir korku nesnesinin kendisine veya sevdiklerine zarar verebilmesine çok güçlü bir şekilde inanabiliyorlar.. Çünkü maalesef ekranla dünyaya gözünü açan çocuklar için 3 boyutlu gerçek dünya ile 2 boyutlu sanal dünya arasında bir fark azaldı.. Evet dediğim gibi bu konuda uzmanlar uzun zamandır farkındalık kazandırmak adına kamuoyunu bilgilendiriyor.. Kısıtlama adına aile paketleri, şifreleme vs. kullanarak bu riski azaltmaya çalışan ailelerin sayısı bir hayli fazla.. Ancak maalesef çocuğunun internette nasıl vakit geçirdiğinden haberdar olamayan o kadar çok aile ile karşılaşıyorum ki.. Özellikle ilköğretim çocuklarını getiren ailelerin “hocam elinden telefonu/tableti alamıyoruz” demesi çalışma rotamı direk aileye çevirmeme daha çok neden oluyor..

Çocuklarımızın eline biz neyi istiyorsak onu veriyoruz; alamıyor olmak için çocuğun o şeye önce ulaşmış olması gerekiyor. Diğer durum ise şu: Aile genelde çocuğunun çok fazla oynaması nedeniyle ders çalışmadığından yakınıyor, hatta bu süreçte sadece oyun oynayıp uzaktan derslere hiç girmeyen danışanlarım da oldu. Asıl değinmek istediğim derslerden ziyade; ne oynadığını sorduğumda maalesef aileden değil çocuktan bilgi alabiliyorum..

PEKİ NELER YAPILABİLİR?

-Öncelikle ebeveynler objektif olarak ekran kullanımı konusunda kendilerini gözden geçirmeli

-Ailecek geçirilen kaliteli vakitler arttırılmalı

-Çocuğa birden fazla elektronik cihaz alınmamalı

-Mümkünse kullandığı hesaplar senkronize olarak ailelerde de olmalı (özellikle ilköğretim çocuklarında)

-Çocukların oynadığı oyunlardan ailenin de bilgisi olmalı (olabiliyorsa zaman zaman birlikte de oynanabilir)

-Çocuğa elektronik cihaz verilirken mutlaka belirli bir sınırı olmalı; uymadığı zamanlarda bir süre oyun oynamasına izin verilmemeli

-Çocuk, özdenetimini sağlaması için desteklenmeli (ilk etapta tablete alarm kurularak; vakti geldiğinde kendisinin bırakması sağlanabilir; olumlu davranışlar sözel olarak ödüllendirilebilir)

-Neden sınırlı kullanması gerektiği eleştiri ve suçlayıcı bir dil kullanmadan anlatılmalı

-Çocuğun ilgi alanları keşfedilerek o yönde gelişmesi için çaba sarfedilmeli

-Tutarlı tutum ile yaklaşılmalı

ELİNDEN ALINDIĞINDA VEYA OYNAYAMADIĞI ZAMANLARDA ÇOCUKTA UZUN SÜREN GERGİNLİK, SALDIRGANLIK, İŞTAHSIZLIK, DEPRESİF RUH HALİ GİBİ DURUMLAR OLUŞUYORSA MUTLAKA BİR UZMAN YARDIMI ALINMALIDIR.

UNUTMAYALIM BİLİNÇLİ VE KARARLI EBEVEYN TUTUMLARINA HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇOK İHTİYAÇ OLUNAN BİR DÖNEMDEYİZ..

Ayşe BUHURCİ

Psikolog-Oyun Terapisti

Comments (3)

  • Dayı cevap

    Kaleminize sağlık..

    Ocak 4, 2021 , 8:30 am
  • Meryem Kaşak cevap

    Eline sağlık

    Ocak 4, 2021 , 8:50 am
  • Hanfe38 cevap

    İlerde çocuklarimiz birer yetişkin oldukları zaman bizlere, onları sınırsız bir dünyanın içinde kaybetmelerine seyirci kaldığımız için kesinlikle teşekkür etmeyecekler.

    Ocak 5, 2021 , 7:04 am

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir